Ulan Batur’a Uyanmak
Tren, sabahın ilk ışıklarıyla sarsıla sarsıla ilerlerken,sis perdesinin içinde artık sınırsız olduğunu düşünmeye başladığım çam ormanları bitmiş, yerini derme çatma küçük evlere bırakmıştı…Moğolistan tarafındaki pasaport kontrolünden geçeli neredeyse 12 saat olmuştu ve bu arada eski sovyet rejimini hatırlatan, gri, minik pencereli 5 ya da 6 katlı blokların olduğu bölgelerden de geçiyorduk ama Ulan Batur ‘a yaklaştıkça artık derme çatma kulübeler çoğunluktaydı…..
Büyük bir elektrik santralinin yanından geçerken kapımız yumruklandı, bu önceki günlerden alışık olduğumuz koğuş kalk sinyaliydi…Kompartıman kapılarından sığmayacak kadar iri ve uzun boylı görevli kadın, jilet gibi ütülenmiş üzerinde yıldız olan gömleğini düzeltirken Ulan Batur ‘a gelmek üzere olduğumuzu ve inmek için hazırlanmamız gerektiğini de Rusça anlatmaya çalışıyordu.. .
Çok geçmeden tren durdu…evet burası Garın peronlarında yazanada bakılacak olursa, moğolistan’ın başkenti Ulan Batur du, ama yaşam yok gibi duruyordu…Novosibirsk gibi büyük ve modern bir şehirden bindiğimiz tren, sanki o bizi takip eden sisle birlikte, zamanın çarkları içinde bir kaç yüzyıl geriye götürmüştü bizi…
Peronda kocaman bir Rotadışı Gezginler panosuyla bizi karşılayan yerel rehberi görmek her defasında olduğu gibi gene çok rahatlatmıştı beni….
Kahvaltıyı yakınlardaki bir otelde edip, Ulan Batur ‘da esas konaklayacağımız oteldeki odalarımızın hazır olacağı saati beklerken, şehri ve civarı keşfetme telaşına bıraktık kendimizi.
Yaklaşık 3 milyonluk nüfusa sahip bu şehrin Türkiyenin 2 katı büyüklüğündeki ülkenin nüfusunun %80 ini barındırdığını ve ülkenin yüz ölçümünün Türkiye’nin 2 katı olduğunu bilmek sonraki günler de yaşayacağımız yalnızlığın habercisiydi adeta.
Yerel rehberimiz şehrin büyüklüğü hakkında fikir sahibi olmamız için bizi Zaisan tepesinde bulunan savaş anıtına götürdü. 1921 deki Moğolistanın bağımsızlık mücadelesine gelen Rus yardımlarını ve 2. Dünya savaşındaki Rus askeri kayıplarını anmak için şehrin en yüksek noktasına yapılmış bu büyük anıtın bulunduğu yerden tüm şehri görmeniz mümkün. Ama bu tepeden şehrin çarpık yapılanması ve havafaki kirlilik oranını görmek ürkütücüydü.
Bu tepeden sonra ikinci durağımız şehir merkeziydi. Şehire 1924 yılında verilmiş Ulan Batur, yani Kızıl Kahraman ismi, Çin işgalinden Rus yardımlarıyla kurtulmayı sembolize ederken şehrin ana meydanı, bu savaşı yöneten Baltalı Kahraman’ın, yani Sukh Batur’un ismi ile anılmaya başlıyordu.
Her ne kadar bu meydana 2005’te Cengiz Han meydanı adı verilmiş olsa da halk arasında Sukh Batur hala yaygın olarak kullanılmaktaydı.
Meydandaki heykeller ve başkanlık sarayının büyüklüğü gerçekten göz alıcıydı.
Meydana hemen bitişik bir caddede bulunan Arkeoloji müzesini gezdikten sonra otelimize yerleştik ve öğleden sonrayı dinlenerek geçirdik.
Akşam üzeri tekrar yerel rehberimizle buluşup otelimize çok yakın olan Sukh Batur meydanına çapraz Tumen Ekh tiyatrosuna geçiyoruz. Yaklaşık 1 saat süren muhteşem bir dans gösterisi seyrediyoruz. Değişik koreografilerle Moğol tarihinde bir yolculuk yapıyoruz.
Show sonrası akşam yemeğimiz için ünlü Go Mongo restaurant zincirinin merkezi olan restaurantta yerel tadları ilginç bir sunumla deniyoruz. Eski kalkanları temsil eden ocakların üstünde sizin seçtiğiniz malzemeler kılıçlarla karıştırılarak kızartılıyor ve size sunuluyor.
1350 metrelik rakımdaki başkent size çok fazla otel alternatifi sunmasa da olan oteller size oldukça konforlu bir geceleme sunuyor.
Yarın için dinlenmiş kalkmalıyız ne de olsa Ulan Batur ‘dan sonra artık yola jiplerle devam edeceğiz.
Moğolistanda ünlü Moğol atasözü “Her Moğol kendi yolunda gider” i tasdik edercesine asfalt yol yok.