Petrol’ün Siyah Yüzü İran Ve Pehlevi Hanedanı
Ön dördüncü yüzyılda yaşayan büyük İslam düşünürü İbn-i Haldun’un “Coğrafya Kaderdir” cümlesini belki de en derinden hissetmiş ülkelerden biridir İran. Bunu hissetmek için de çok geriye gitmeye gerek yoktur tarihlerinde. 1901 yılı ülkenin petrol ile ilk tanışmasıdır.
Hani Petra ve Oleum, Latince taş ve yağ kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan o 20 ve 21. Yüzyılı birbirine katan büyülü sıvı İranlıların hayatına 1901 yılında girer.
Yirmi birinci yüzyılda İranlı yazar şu cümleyi sarf ederek halkın duygularını ifade edecektir: Keşke İran’da petrol yerine su bulunsaydı da diğer ülkeler bizi rahat bıraksalardı.
Dünyada petrolün varlığının milattan önce 3 binli yıllarda ilk defa Bağdat ve civarında fark edilmeye başladığını düşünürsek bu coğrafyada petrol bulunması aslında çok şaşırtıcı değildir.
İran’ın yakın tarihini 1870’lerden başlatabiliriz. Kaçar Hanedanlığı tarafından yönetilen İran 1870 yılı itibariyle ülke ekonomisi çöküşe girince batıdan yardım almaya başlar. Kısa sürede İngiliz ve Rusların yarı sömürgesi halini alan İran petrol kokusu alınınca bu ülkelerin iyice kıskacına alınır. İngiliz Petrol şirketinin işletmeye başladığı İran petrol yatakları 1908 yılına gelindiğinde artık büyük miktarda petrol üretmektedir.
1908 yılı ülke tarihinde yönetimdeki Kaçar hanedanı için dönüm noktasıdır. Şah Muhammed Ali bağımsızlığını güvence altına almak için ülkenin kuzey ve orta kesimini Ruslara, güney kesiminin denetimini de İngilizlere bırakan anlaşmalar yapınca kızılca kıyamet kopar. Şah meclisi kapatıp birde içerde milletvekilleri varken top atışına tutturup vekilleri öldürünce olaylar büyük bir halk ayaklanmasına döner. Şah Rusya’ya kaçar yerine 11 yaşındaki oğlu Ahmet Şah tahta geçer. Ahmet Şah çok küçüktür ve hanedanlığı 1. Dünya Savaşı gibi zorlu bir sürece denk gelir. Genç şah ülkesinin bütünlüğünü koruyamaz. Rus, Osmanlı ve İngiliz birlikleri ülkenin çeşitli bölgelerini işgal eder. Bu süreçte İngilizler ile yakın temasta olan İran ordusunun parlak generali, Kazak ordusu komutanı Rıza Pehlevi, 1921 yılında İngiliz destekli bir darbe ile yönetimi ele geçirecek, 1923 yılında Ahmet Şah’ı sürgüne gönderecek ve 1925 yılında resmen Pehlevi Hanedanlığını ilan edecektir.
Pehlevi hanedanı 1925 yılında resmen başlar. Ahmet Şah döneminde iyice artmış olan huzursuzluklara karşı önemli bir mücadele verip tüm ayaklanmaları bastırır. Ülkede silahsızlanma sürecini başlatır. 1935 yılında ülkenin Persia olan adını Aryanlar’ın ülkesi anlamına gelen İran olarak değiştirdi.
Dikta yönetimi içinde saltanatını sürdürme baskısının yanında ülkesinin modern ülkeler sınıfına yükselmesi için de oldukça çaba sarf etmiştir. Yahudi topluluğunun güvenliği ve yaşam koşullarıyla ilgili büyük iyileştirmeler yaparak Yahudileri İran’da güvenli topraklara yerleştiren büyük Kiros’tan sonra Yahudi toplumunun en saygı duyduğu 2. İranlı devlet adamı oldu.
Atatürk’ün devrimlerini bir çok konuda örnek aldı. Kadınların çarşaf giymelerine yasak getirdi onları sosyal hayatın ve iş hayatının içine alacak düzenlemeler yaptı. Medreseleri kapattırıp modern okullar açtırdı. Gümrük yasasını yaptırdı. Kuzey güney demiryolunu yaptırdı. Ülkenin dört bir yanına tütün ve şeker fabrikaları kurdurdu. Orduyu yeniden yapılandırıp, donanma ve hava kuvvetlerini kurdu.
Bu reformlar radikal kesim tarafından çok eleştiri aldı. Bazı kadınlar evden çıkmayı red ediyordu. Din adamları ülkeyi terk edip Irak topraklarına kaçıp karşı bir oluşum organize ediyorlardı ki bu kaçan din adamlarından biri de ilerde Pehlevi hanedanına son verecek Ayetullah Humeyni idi.
1930’lu yıllarda Rıza Şah ülkeyle ilgili reformların dışında bir de tam bağımsız İran oluşturma projesini hayata geçirmeye başladı. Özellikle İngiltere ile olan ticari petrol anlaşmalarını tek taraflı fesh edince bir nevi ölüm fermanını da imzalamış oldu. 1941 Ağustosunda bir silah sevkiyatını bahane eden Ruslar kuzeyden İngilizler Güneyden ülkeye girince ordusu tam hazır olmayan Şah yenilgiyi kabul edip istifa etmek zorunda kaldı.
İngilizler o an çıkarlarına uygun olan oğlu Muhammed Rıza Pehlevi’nin babasının yerine geçmesi ve Pehlevi Hanedanının devam etmesine izin verdiler ama Rıza Şah artık ülkesinde kalamayacak ve sürgüne gidecekti. Önce Mauritus sonra Johannesburg’a götürülen Şah 1944 yılında ölecek vuücudu mumyalanıp Kahire’de saklanacak yıllar sonra ülkesine getirilip Ray şehrinde yapılan mozoleye gömülecekti ki Ayetullah Humeyni İslam devrimi sonrası başa geçince yaptığı ilk icraatlarından biri bu mozoleyi yıktırmak olacaktır.
Muhammed Rıza Pehlevi ülkeyi döneminin şartlarına ve ağırlıklı olarak İngiliz ve Amerikan çıkarlarına göre yönetmeye çalışır. Babasına ihanet ettiğini, onun sürgünde öldürülmesine göz yumduğunu söyleyenlere kulağını tıkasa da hayatının sonunda kim bilir belki de bu yüzden o ve ailesi büyük acılar çekecektir.
Son Şah’ın ilk zorlu sınavı 1951 yılında ülkede esmeye başlayan Muhammed Musaddık rüzgârıyladır. İran’ın petrolü millileştirme ve yabancı ülkelerden ülkeyi temizleme konusunda şahın otoritesini çok sarsan Muhammed Musaddık şah tarafından istemeden de olsa başbakanlığa getirildikten kısa bir süre sonra görevden alınmaya çalışılınca çıkan isyanları bastıramayan Muhammed Rıza Pehlevi ülkeden kaçar ve ancak 1953 yılında Amerika destekli Musaddık’a karşı gerçekleştirilen bir darbe sayesinde ülkesine döner.
Bu tarihten sonra otoritesini pekiştirmek için önce SAVAK adındaki gizli istihbarat teşkilatını kuracak ve muhalifler üzerinde çok ciddi baskı uygulayacaktır. 1961 yılında meclisi dağıtarak tüm yetkileri kendinde toplayan şah, 1963 yılında mollalar ve toprak sahiplerinin gücünü kırmak adına gene Amerika destekli Beyaz Devrimi başlatır. Bir kalkınma devrimi olarak başlayan bu süreçte orta ve küçük esnaf iyice ezilir ve halktan kopuş başlar. Zulüm artmakta, halk sesini gittikçe yükseltmeye başlamıştır.
Ülkede ardı ardına yaşanan yolsuzluklar sonrası artık ülkede şah karşıtı ciddi bir muhalefet vardır.
1978 yılında sürgünde bulunan Humeyni’ye yönelik küfür dolu bir makaleye karşı Kum şehrinde gösteri yapan kalabalığa SAVAK’ın aötığı ateş sonrası yüzlerce kişinin ölmesi ülkenin karışması için gereken son fitili de ateşler. Humeyni’nin etrafında birleşen muhaliflerle baş edemeyeceğini anlayan Şah 1979 yılında ülkeden kaçar.
Kaderin cilvesi ile 1980 yılında babasının ölü bedeninin yıllarca saklandığı Kahire’de kanserden ölecektir. Ailenin üzerinden ise kara bulutlar kaybolmayacak, kızı Leyla Pehlevi 2001 yılında Londra’da aşırı sakinleştirici kullanımı sonrası hayatını kaybedecektir. Bu acılara dayanmaktan çok zorlanan küçük oğlu Ali Rıza Pehlevi ise 2011 yılında Amerika Boston’da kendini vurarak intihar eder.
İran hakkında diğer yazılar için tıklayınız
Yazar: Serdar Nazım KÖLÜRBAŞI