Montmartre, Montmartre
Binlerce kez geldiğim Paris’te her defasında ayrı bir güzellik bulmak beni şaşırtmıyor artık. Bu şehir öyle açık ki sürprizlere…
Montmartre gitmeye doyamadığım yerlerden biri.
Eski taş ocaklarının üstüne kurulmuş bu mahalle hakkında Doğa bilimcilerin burada fosilleşmiş dinozor kemikleri buldukları efsanesi bile anlatılmakta. Haussmann tarzı binaların arasında özellikle güneşin doğduğu saatlerde ulu çınarların hafif rüzgârla çıkardıkları sesleri dinleyerek dolanmak bana hep kendimi çok iyi hissettirmiştir.
Montmartre isminin tarihsel gelişimi oldukça ilginçtir, kitaplarda Roma döneminde bölgenin Mont Martis ( Mars Tepesi ) ya da Mont Martir ( Şehitler Tepesi ) olarak anıldığından bahsedilmektedir.
Bölgeyi gezerken Suzanne Buisson parkının içinde, milattan sonra 250 yılında burada kafası kesilerek öldürülmüş Paris’in ilk piskoposu Saint Denis’nin kesik kafasını kendi ellerinde tutan heykelini görünce Şehitler Tepesi ismine inanmak daha kolay.
Del – Sarte sokağının ucunda bulunan, Montmarte parkı boyunca uzanan, önce Bonnard meydanına sonra Sacré – Coeur’ e kadar devam eden merdivenler bir kartpostalın içindeymişsiniz hissi yaratır. Bu bölge hakkında böyle düşünen tabii ki tek ben değilim. Bu bölge sıkça film çekimlerinde de kullanılır. Bugüne kadar yüzlerce film çekimi için ortalama 2 ayda bir gelen film ekipman kamyonlarından ve bu ekiplerin yarattığı kargaşadan halk o kadar bıkmıştır ki, önce belediyede protesto ile başlayan gösteriler sonra bu filmleri engellemek için kurulan bir derneğe bile dönüşmüştür.
Bölgenin büyüsü ve farklılığı burada yaşayanlara da sirayet etmiştir. Montmartrelılar kendilerini farklı kabul eder ve bunu söylemekten de gurur duyarlar. Hatta bu konuda öyle iddialıdırlar ki 1871 yılında yönetime karşı ayaklanıp yaklaşık 3 ay boyunca La Commune adını verdikleri bir düzende bağımsız yaşamışlardır.
Dünyaca tanınan kabare Moulin Rouge’a da ev sahipliği yapan bölgede birçok sanatçı tarih boyunca paha biçilmez eserler üretmişlerdir. Montmartre tepesine gelip Pablo Picasso’dan, Salvador Dali’den , Claude Monet ve ya Vincent Van Gogh’dan bahsetmemek haksızlık olur.
Montmartre’ a gelip de 1905 yılında Pablo Picasso’nun yaptığı yağlı boya resim “Lapin Agile’de” den sonra dünyaca üne kavuşmuş küçük kabareden bahsetmemek olmaz. Türkçe çevirisi ile Çevik Tavşan anlamına gelen ve tarih boyunca bir çok sanatçının uğrak yeri olmuş bu küçük kabarede hala her gece mikrofonsuz program geleneği devam etmektedir.
Aynı zamanda Montmartre bölgesinde Lapin Agile kabaresine sadece metreler uzakta Paris’te kalmış son şaraplık üzüm üretilen bağları görmek de ayrıca ilginçtir.