Rota Dışı Gezginler ile İstanbul kültür turu yapıp Şark Han diye bir hanın önünden geçtiğim aklımın bir köşesinde kalmış…
Malum bir kaç haftaya da ailemize yeni bir üye katılacak…O gelmeden ofisteki işlerimi toparlamak, belkide uzun bir süre ofise uğramadan aileyle vakit geçirebilmek adına İstanbul’a giderken, eşim, elime son yıllarda moda haline getirilmiş, tabii ki bize de tüketim çılgınlığında üstümüze düşen parayı harcatmaya itecek envai çeşit biblo sabun, kapıya asılan süs, isim oluşturan harfler vs ile ilgili bir liste tutuşturdu…Bir de tenbihledi…Eminönünde Şark Han diye bir yer varmış….bu cümle sonrası hemen beynimde Rota Dışı Gezginler ile yaptığım bu İstanbul Kültür turu aklıma geldi.
Hatun kısmısı böyle garip işte, evde en gerekli şeyin nerde olduğunu bilmez, ama İstanbul’a aile ziyareti hariç hiç gitmemiş biri olarak benim hiç duymadığım ucuz ıvır zıvır satılan bir yerin adını, lokasyonunu, bilir…Arkadaş, onca senelik profesyonel turist rehberiyim, doğup büyüdüğüm bu şehirde hiç bilmediğim bir yerin adını duymak zaten başlı başına can sıkıcıyken, birde muhakkak oraya git üşenme diye ön fırçasını yemek ayrı bir ızdırap…
İstanbulda anneme listeyi gösterdiğimde,gevrek gevrek, bak gelinin bi sürü şey yazmış doğum listesine, zannedersin Venedik konsolosunu karşılıyoruz bu kadar merasimle, alt tarafı doğum sonrası aylarca ağlayıp kafa şişirecek bir velet geliyor dediğimde, hiç bir dediğime yorum yapmadan, aman Şark Han’a git orda ucuz yollu halledersin cümlesiyle zaten beni benden almıştı…..
Artık anneminde konuya yorumuyla, bu benden başka muhtemelen herkesin bildiği han’a gitme kararını almıştım, isteksizliğim ve alışverişe karşı olan bıkkınlığımı biraz olsun paylaşır, bana fikir verirkende kadın gözüyle yardımcı olabilir diye bir iş arkadaşıma isteksizce bu planımı anlattığımda Şark Han’ı çok sevdiğini, ve seve seve geleceği cevabını almam, gelme kısmı olarak mutlu etsede Şark Hanı bu kadar iyi bilmesi kısmıyla ciddi anlamda Şark Han’a karşı içimde yeşermeye başlayan nefret kıvılcımlarını körüklüyordu…
Sonunda öğlen üzeri yola çıkıldı,rehber eşliğinde İstanbul kültür turu yaparken pek de karışık gelmeyen Eminönü ve Mercan yokuşunun o birbirine benzeyen daracık sokaklarında, bayram öncesi çılgınlar gibi alışveriş yapmaya başlamış kalabalıkta, nispeten oranın yerlisi gibi gözükenlere sora sora Şark Han bulundu….açıkçası beni neyin beklediğiyle ilgili fazla bir hayal kuramıyordum ama bu meşhur han’la ilk tanışma anını da merakla bekliyordum…açıkçası ilk giriş beni pek de etkilemedi….Sonra mı….
Bir saati doldurduğumuzda, her katı ve her kattaki mağazaları tarayarak yerin dibine doğru inmek çoktan iflahımı kesmiş ve kaç katlı olduğunu saymayı bile bırakmıştım….Arzın merkezine doğru bir seyahat yapıyorduk sanki, ama, yavaş yavaş, döne döne ve sınırları pek de belli olmayan dükkanların içindeki ürünleri göz ucuyla taraya taraya, Han’a girmeden önceki sürede, alışverişi çabukça bitirip kurtulma ve sonrasında çok da uzak olmayan Hamdi’de lahmacun arası yaprak döner yeme fantezim bile körelmişti artık….
Her dükkana Çin den gelen ayrı bir konteynır boca edilmiş ve sonrasında dükkanlar kaderine, gezinen müşteriler de aradığını bulma çaresizliğine terk edilmiş gibiydi…beynim çoktan algılamayı kesmiş, dondurulmuş alabalık gibi sağa sola sürükleniyordum…gördüklerimi ve hoşuma gidenlerin bulunduğu dükkanları beyhude bir şekilde aklımda tutmaya çalışırken artık ortama daha az yabancı hissediyordum kendimi…cesurca sormaya başladığım “nerede bulurum” sorusu her seferinde aynı umursamaz kafa işareti ve “bakacan” cevabıyla sunturlanıyordu…. ama ümidimi kaybetmeden soruyordum…En son bir esnafın verdiği “2 kat aşşağıda Çinlilerde bulursun” cevabı “ulen acaba İstanbuldan tünel kazmışlar biraz daha inince Pekin’e felan mı çıkıyoruz” esprisiyle oldukça eğlendirmişti bizi, ama o 2 katı da bir solukta indik merdivenlerden…
İlk dükkanda zenciler vardı…ne konuştuklarını anlamıyorduk ama hallerinden sıkı bir pazarlık yaptıkları belli oluyordu…Evet ikinci dükkanda ufak tefek çekik bir aile, ellerinde, içinde yeşil çay yaprakları bulunan mataralarla sohbet ediyorlardı…ürkekçe yaklaşıp aradığımızı sorduk,…biz yokmuşuz ve herhangi bir şeyde sormamışız gibi konuşmaya devam ettiklerinden bizde sessizce bir sonraki mağazaya geçtik…Bu mağaza biraz daha lüks gözüküyordu, netekim elinde hesap makinesi olan bir Çinli hemen dibimizde bitti…Anlaşılan dilimizi bilmiyor sadece hesap makinesi yardımıyla tahminen sorduğumuz sorunun obje’nin fiyatı olduğu mantığıyla ilgilendiğimiz şeyin fiyatını yazıyordu…Sonraki mağazada gene bir Çinli aile ve tamda istediğimiz şey duruyordu, ama öyle nemrut bir sesle sorumuza ENGLİSH PLEASE cevabını verdi ki satıcı, çok da rahatsız ediciydi tavrı, zaten hemen oradan uzaklaştık….
Artık yerdemiyim, göktemiyim, yorgunluktan ve kargaşadan öyle bunalmıştık ki bir an iş arkadaşımla göz göze geldik ve aynı anda kaçalım buradan cümlesi döküldü ağzımızdan…
Sanırım Şark Han’a yenilmiştik….bu canlı organizma tadındaki beton bina, bizi darmaduman etmişti….
Ve istanbulda kültür turu yapmak kesinlikle alışveriş turu yapmaktan daha keyifliydi…