İrlanda Turu
Türk Hava Yolları İrlanda ofisinin cesaretlendirmesiyle karar verdiğimiz Irlanda turu için çalışmalara başladığımızda, aslında şimdiye kadar piyasada dolaşan İngiltere İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyetini bir arada gezen oldukça hızlı turlar olduğunu biliyor am bu turlara alternatif sadece İrlanda Cumhuriyetine yönelik bir İrlanda turu hiç yapılmadığını bilmiyorduk.
Bu detay aslında bizi oldukça endişelendirmişti, sonuçta hiç olmayan bir ürünü sunmak her zaman, var olanın yanında risk faktörleri içerirdi.
Bu endişelerle, oldukça titiz bir çalışmayla hazırladığımız İrlanda Turu satış performansında bizi inanılmaz şaşırttı…Kısa bir sürede 27 kişiye ulaşan grubun hemen hemen tüm üyeleri ofise geldiklerinde “İrlandalı Kız” ve Braveherat filminden, James Joyce un Dublinliler’inden, Jonathan Swift’in Gulliver’inden bahsediyor ve heyecanlarını bize hissettiriyorlardı.
İrlanda turu için vize almak her ne kadar başta aracı kurum yüzünden bir eziyete dönüşmüş olsada, oradaki yerel hizmetimizi verecek acentanın İrlanda Dış İşleri bakanlığını devreye sokması ile bizi direk kabul eden büyükelçilik yetkilileri, işlerimizi 3 kısa günde hallettiler… Böylece daha ülkeye gitmeden, güleryüzlü İrlandalıların rahatlığını ve pozitif enerjisini görmeye başlamış olduk.
Aslında ülkeye girdiğiniz andan çıktığınız dakikaya kadar sürprizlerle dolu bir ülke İrlanda Cumhuriyeti.Girişte pasaport kontrolü oldukça hızlı pasaportun vize sayfasına bakıp okumadan damgalıyorlar, hatta ülkeden çıkarken pasaport kontrolü bile yok….Dolu bir Türk Hava Yolları uçağı indikten sonra pasaport işlemlerini tamamlayıp bagajlarla dışarı çıkmak 15-20 dakikayı geçmiyor ki bu süre İstanbulda ortalama 1 saat…
İrlanda turumuzun ilk durağı olan Dublin’de bu küçük şehrin aslında inanılmaz turist alan bir şehir olduğunu fark ediyorum.Hatta ünlü barlar bölgesi Temple Bar da bira içerken tanıştığım bir İrlandalı Dublin’in Paris ve Londra’dan sonra en çok turist alan 3. şehir olduğunu söylediğinde yüzümdeki inanmamış ifade karşısında sesini yükselterek iddiasını tekrarlıyor ve pub daki başkalarıda lafa karışmasıyla her kafadan bir ses çıkmaya başlıyor….bende böylece Guinness rekorlar kitabının aslında sıkça birbirleriyle iddialaşan İrlandalıların dertlerine derman olmak için bu publarda ortaya çıktığını öğreniyorum.
İrlandada biriyle sohbet etmeniz için fazla bir çaba sarfetmenize gerek yok merhaba demek yeterli…bu soğuk ülkenin sıcakkanlı insanları hemen sizinle sohbete devam ediyorlar…Sohbet esnasında tadıyla size fıçısında somon füme unutulmuş hissi veren siyah biraları Guinness’i yudumlamak adeta bir zorunluluk.Bu biranın yüzyıllardır yapıldığı fabrikayı gezip nasıl bekletilerek içildiğini öğrenmek ve çıkarken, üzerinde Guinness yazan hediyelik eşyalar almak turistik bir ritüel Dublin’de.
Dublin, milenyum için bitirilmesi planlanıp, muhtemelen İrlandalıların rahatlığından kaynaklı ancak 2002 de bitirilen 123 metrelik The Spire of Dublin denen direkle de çok meşhur.Aslında şehrin tam ortasında bütün tarihi bina ve anıtların arasında göğe doğru uzanan bayraksız bir bayrak direği ve Dublinliler pek de sorgulamıyorlar o direğin varlığını…..
Dublin renkli kapılarıyla çok iyi biliniyor ama bir hafta boyunca kimse bize net olarak kapıların neden boyalı olduğunu anlatamadı, rehberimiz dahil.Kimisi en uzun dönem İngiliz krallığını yöneten Victoria öldüğünde bunu kutlamak amaçlı kapılar renklendi derken kimisi biz zaten hep sarhoşuz kapıyı karıştırmamak için boyuyoruz dedi.Bir Guinness’e sormak lazım.
Bu arada İrlanda turu boyunca bize eşlik eden rehberimiz tam 74 yaşında idi, şoförümüz ise 72… Ve yol boyunca karşılaştığımız diğer rehber ve şoförlerde onlardan daha genç değildiler….Bu bize ülkede bir rehber şoför mafyası olduğu hissini uyandırdı.Belki biri ölmeden yerine yenisini almıyorlardır…
İrlandada gerçekten bir genç nüfus sorunu var ülke, ada ülkesi olmanın dezavantajlarından birini yaşıyor, çiftçilik yapmak istemeyen gençler başta Amerika olmak üzere ülke dışına gidiyorlar…
İrlanda turu sırasında publarda konuştuğum hiç kimse 1845-52 yılları arasında yaşanan büyük kıtlık sırasında Osmanlı Padişahı Abdülmecid’in yaptığı büyük para yardımını ve yollanan erzak dolu gemileri bilmiyor, bir çoğu için Türk demek önce Kuşadası sonra da kuaförü anlamına geliyor.Yolumuz üzerinde gezeceğimiz Cork şehri de 300 bin civarındaki nüfusuna hizmet veren 50 den fazla Türk kuaförüyle bu konuda en iddialı örneklerden biri.
Ülkede şehir dışına çıkıldığı anda bir anda her şey yavaşlıyor…Bu yavaşlık özellikle hayvanlara sirayet etmiş durumda.Avrupanın en önemli et ve süt üreticisi İrlanda’nın ineklerini ayakta görmek pek mümkün değil, sürekli oturur durumdalar, aslında bütün hayvanlar oturuyor, inekler, atlar, koyunlar, köpekler….
Ülkede şehirde bile yüksek binalar görmek mümkün değil, şehir dışına çıkınca ise bir anda her yeri rengarenk çiçeklerle bezeli, alçak çitlerle çevrili büyük bahçeler içindeki rengarenk müstakil evlerin önünden geçmek çocukluğumuzdaki resim derslerinde çizdiğimiz pastel tablolar aklımıza getiriyor.Her kilometrede sanki o tablonun içinde bir yerlerde, asfaltın bitip ormanın başladığı dar yollarda kıvrıla kıvrıla bir de ters akan trafikte ilerliyor gibiyiz…
İrlanda turumuzda en vefalı yol arkadaşlarımızdan biride ülkenin ne köklü viskisi Jameson.Ülkenin en köklü üreticisinin damıtma tesisini ziyaret etmeden geçmiyoruz Middleton’dan.Dünyanın en büyük imbiğini görmek ve üzerine Galatasarın 4.yıldızı olan atkıyı koyup resim çekmek de oldukça ayrıcalıklı.
İrlanda turunun en önemli ziyaretlerinden biri yolumuzun sonuna doğru bizi ağırlayan Moher uçurumları.Antalyanın falezlerinin çok daha yüksek ve korkuncu olarak çok basitçe ifade etsekde ülkede yılda yaklaşık 250 gün yağmur ve Haziran ayında bile 12 derecelik bir ortalama sıcaklık ile rüzgarı hesaba kattığınızda karanlık Atlantik sularının dalgalarla yarattığı efekt çok daha etkileyici.
Çok iyi yiyip çok iyi içtiğimiz, güzel insanlarla birlikte olduğumuz, her hatırladığımızda yeniden yaşayacağımız ve biz hatırladıkça hep yeni kalacak bir hafta idi.Katılımıyla güzelleştiren herkese teşekkürler.