Guatemala’da Dünyanın Tüm Renkleri
Yılın tüm perşembe ve pazar günleri, Guatemala City’nin 145 kilometre uzağındaki Chichicastenango kasabası, yüzlerce yıldır Orta Amerikanın belki de en renkli pazarlarından birine ev sahipliği yapmakta.
1935 yılında çekilen Tarzan filmindeki efsanevi pazar sahnesinin çekildiği bu kasabaya Guatemala City den hareketle, rengarenk boyanarak yenilenmiş eski uzun burunlu Amerikan okul otobüslerinin, birbirleriyle adeta ölümüne yarışarak kat ettiği, bol virajlı PanAmerikan karayolunda, muhtemelen yan ya da ön koltuğunuzdaki yolcunun tavuk ve keçileriyle haşır neşir geçireceğiniz 3 saatlik oldukça otantik bir yolculuk sonrası ulaşabilirsiniz. Ve bu kasaba size vardığınız an itibariyle unutamayacağınız görsel bir şölen vaad ediyor.
Otobüsten indiğiniz, kasabanın tek benzin istasyonundan, pazar yerine doğru akın akın yürüyen, kafalarında satmaya getirdiklerini taşıdıkları hasır sepetler bulunan kadınların değişik renkteki kıyafetleri önce rastgele gibi gözüksede kısa süre sonra bir çok kadının üniforma gibi aynı kıyafeti giydiğini fark etmekte gecikmiyorsunuz.
Bölgede her kasabanın kendine has renkleri olduğunu, bele takılan kuşaklardan da kadınların evli ya da bekar oldugunun anlaşıldığını öğrenmek çok ilgi çekici.
Pazara girdiğimizde ilk durağımız sadece kadınların uğradığı, kasabanın kapalı basketbol salonunda kurulu sebze meyva pazarı. Yerlerdeki tezgahlara üşüşmüş kadınlardan çıkan uğultunun sersemletmesiyle sebzelerin renkleri kadar iddialı kıyafet renkleri curcunasında resim çekmek için 2. kata çıkmanın daha güzel açılar sunacağını keşfetmeniz kolay olmasada sizi mutlaka yönlendiriyorlar.
Labirent gibi dar sokaklardan, et, balık, tavuk, yemek, kumaş satıcılarının tezgahlarının önünden geçerken renkli mum satıcılarının yoğunlaştığı bölgede tütsü kokuları da genzinizi yakmaya başlıyor.
Kasabanın meydanında karşılıklı iki kiliseden en önemlisi Aziz Thomas eski bir Maya piramidinin üzerine kurulu. İçerisi klasik bir Katolik kilisesi görünümünde olsada girişindeki merdivenler üzerinde halk tarafından sürekli yanar durumda tutulan ve hala insanların önünde dua ettiği kutsal Maya ateşi ve etrafına serpili çiçekler size hiç de klasik bir katolik ibadethanesinde bulunmadığınızı hissettiriyor.
Bu ismini akılda tutmak, telaffuzundan bile zor olan Maya köyünde halkın yerel bir Maya dili olan “Kiçe” konuşması ve İspanyolca anlamaması yüzünden kilisenin içinde yerlerde yanan rengarenk mumlar konusunda detaylı bilgi alacak birini bulmak hiç de kolay olmuyor. Sonunda kırmızı ve pembe mumların ölmüşlere, mavi mumların çocukların mutluluğuna, beyaz mumların aile saadetine ve siyah mumlarında kötü ruhlardan kurtulmak için adandığını öğreniyoruz.
Mayaların Zamanın ve Yaratılışın kitabı adını verdiği 16. Yüzyıl tarihli kutsal kitapları Popol-Wuh’un İspanyollar tarafından bulunup son anda Aziz Thomas tarafından yakılmaktan kurtarıldığı bu kasabada tüm inançlar birbirine geçmiş adeta. Başı örtülü ibadet eden kadınların sadece katolik olduğu, başı açık ibadet eden kadınların hem maya tanrılarına hem İsa’ya dua etmeleri son derece ilginç bir sentezi gözler önüne seriyor.
Kasabada oldukça kaliteli bir konaklama ve yemek imkanı sunan Maya Inn hotelinin manzarası da müthiş:..Kasabanın mezarlığı…
Öldükten ve gömüldükten sonra ruhun oradan ayrılmadığına inandıkları için mezarları türlü parlak renklerle boyayan, mezara sürekli çiçek yemek ve içecek getirip mum yakan bu Maya köylülerini yemek yediğiniz yerden izlemek aslında oldukça farklı bir tecrübe.