Budizm Nedir
Budizm bir din mi yoksa bir felsefe mi sorulması gereken en önemli soruların başında gelir. Bugün neredeyse 500 milyondan fazla insanın inandığı, takip ettiği bu yolun başlangıcı milattan önce 500 lere gider ve Budizm ‘de mutlak bir yaratıcı tanrı figürü bulunmamaktadır.
Ağızdan ağıza anlatılan efsanenin kahramanı Siddhartha Gautoma isimli bir prenstir. Nepal Hindistan sınırında Lumbini isimli bir şehirde tarihçilerin üstünde anlaştığı milattan önce 563 yılında doğmuştur. Babası Kral Suddhodana ve annesi Kraliçe Mayadevi ona başarı ve varlık anlamına gelen Siddhartha ismini vermişlerdir. Gautoma ise bu hanedanın ismidir.
Babasının üstüne titrediği Siddhartha sarayda geçirdiği el bebek gül bebek çocukluktan sonra 16 yaşında bir prensesle evlenir ve 20’li yaşlarda baba olduktan sonra saraydan çıkmaya başlayıp ilk defa gerçek hayat ile yüzleşir. Fakirlik, yaşlılık, hastalık, kötülük ve ölümden çok etkilenir. 29 yaşına geldiğinde ise prenslikten vazgeçer ve sarayı terk eder.
Bu terk ediş sonrası artık dünyevi hayatın sefahat ve zenginliğinden kendini arındıracak ve Brahmanizm üzerine uzun süren bir eğitim alacaktır. Brahmanizm ve Hindu çileciliğinde yeterli ruhani tatmine ulaşamayan Siddhartha kendini meditasyona verir. Meditasyon insanın kendi iç dünyasına huzur ve sükûnet içinde yapılan bir yolculuk, manevi bir arınma yöntemidir.
Siddhartha, meditasyon sayesinde dünyevi şeylere bağlı kalmayacak şekilde arınmayı başarır. Büyük aydınlanması 35 yaşında Hindistan’ın Bihar eyaletinde bir Hint inciri ağacının altında olur. Bu aydınlanmadan sonra Siddhartha artık kendisine Sanskritçe aydınlanmak, bilinçlenmek ve idrak etmek anlamına gelen Budh filinin geçmiş zamanda kullanılan şekliyle Buddha diyecektir. Aydınlandığı ağacı Bodhi olarak, yani bilgelik ağacı olarak adlandıracak, bu aşılmaz aydınlanmayı da Nirvana olarak tanımlayacaktır.
Buddha aydınlanması sonrası 45 yıl boyunca doğup büyüdüğü saray da dahil olmak üzere Hindistan’da çeşitli seyahatler yapacak ve bu aydınlanma yolunu insanlara bıkmadan anlatacak, öğretecektir… Ateş vaazı olarak anılan en ünlü vaazını da gene bu dönemde verecektir ve Nirvana’yı açıklayacaktır.
Kelime anlamı olarak Nirvana Sanskritçe ‘de yok olmak, ateşin sönmesidir. Buddha’ya göre her istek, her tutku yakıcı ve yok edici bir ateştir. Doğum, ölüm, hastalık, ihtiyarlık, zenginlik acı hep bu ateşi besleyen unsurlardır. Nirvana’ya ulaşmak işte bu tutkulardan kurtulup acılardan uzaklaşarak iç huzuruna ve mutluluğuna ulaşma durumudur. Ama bu Nirvana’ya ulaşma isteği de bir tutkuya dönüşmemelidir.
Onun öğretileri ve fikirleri doğrultusunda 8 basamaklı yüce yol, ya da Sanskritçe adıyla Buddha Dharma yani aydınlanma yolu kendi akışıyla Nirvana ile sonuçlanmalıdır.
Samsara Hinduizm ya da Budizm gibi dinlerde yeniden doğuş, reenkarnasyon döngüsünü temsil eder. Budizmde amaç Nirvana’ya ulaşarak ölüm sonrası PariNirvana’ya ermek yani bir şekilde bu yeniden doğuş çarkından kurtulmaktır. Samsara en alt katman olan cehennemden en üst kavram Tanrıya kadar insanlığın var olduğu bütün katmanları temsil eder. Bir insan sayısız yeniden doğuş yaşadıktan sonra bir tanrı olabilir. Ya da bir tanrı sayısız yeniden doğuş sonrası tanrısal özelliklerini kaybedebilir.
Nirvana’ya ulaşan aydınlanmışlar, ya da Sanskritçe adıyla Arhatlar, Buddha ile birlikte ve Buddha’nın ölümünden sonra bu 8 basamaklı yüce yolu insanlara anlatma, yani rahip olma görevini üstlenmişlerdir.
Acılarla dolu hayatta, aslında acıyı bağlarımız yüzünden çekeriz, bu acıyı sona erdirme yolunda çıkacağımız sekiz basamaklı yolculuğun ilk iki basamağı zihinsel işlevlerle ilgilidir. Yol Doğru Görüş ve Doğru Niyetle başlar. Bu dünya ve kendimizle ilgili gerçekleri, acıları, değişimleri anlamak yola çıkmak için çok önemlidir. Dünyevi istek ve bağımlılıkların gelip geçiciliğini fark etmek aslında hem ilk hem de son basamaktır. İkinci basamak ise bu yolda devam edebilmek için kin, nefret, hırs gibi duygulardan kendimizi arındırmak konusundaki kararlılığımızdır. Öfke ve nefret gibi duygulara direnmektir. Bu basamağı Ahlaki ve zihinsel olgunlaşma olarak da kabul edebiliriz.
Sonraki dört basamak davranışlarımızla ilgilidir Budizm’in ahlak yasası olarak da kabul edilir.
Doğru sözlülük, doğru davranış, doğru yaşam biçimi, doğru çaba bu dört basamağı oluşturur.
İnsan yalan, iftira ve hakaretten uzak durmalıdır. Yaptığı şeylerin mutlaka birine faydası dokunmalıdır. Dünyevi bağımlılıklarından kendini kurtarmış bir yaşam sürmelidir. Gerçek çaba adımı ise beden ile ilişkilendirilir. Doğru nefes alma, doğru egzersiz. İnsanın kendini kontrol edebilmesi bu basamağın bel kemiğidir.
Son iki basamak Tam Bilinç ve Tam Konsantrasyon meditasyonla ilişkilendirilir. Tam bilinç tüm algıların herhangi bir engel ile karşılaşmadan bilince ulaşması için gerekli hazırlığın yapılmasıdır.
Budist meditasyonunda kendinden geçme durumu söz konusu değildir tam tersine farkındalık çok yüksek olmalıdır. Bu yüzden nefes alıp verme ile başlayan bir meditasyon eğitimi gerektirir. Nefes alıp vermenin farkına varmak, nefesin vücudumuza giriş ve çıkışını takip edebilmek bizim yaşamsal enerjinize hâkim olmamız, ayrıca geçmiş ile gelecekteki kaygılarımızdan uzaklaşmamıza yardımcı olur. Tam Bilinçlilik gerçekleştirilince Tam Konsantrasyon ya da Tam Uyanıklık kendiliğinden gelir. Ben kavramının yok olduğu bu son basamakta Ben yerine mutlak mutluluk insanı kaplar ve Nirvana’nın kapıları açılır.
Budizm öğretisi günümüze Siddhartha Gautoma’nın sözlerini aktardığı kabul edilen metinlerle yani Sutralarla ulaşmıştır. Günümüzde Siddhartha’nın öğretilerini farklı yorumlayan Budizm’in 18 farklı kolu vardır.
Budizmin en eski ve köklü kolu Theravada Budizmi, ya da Pali Budizmi olarak bilinir. Buddha’nın ölümü sonrası onun fikirlerini yaymaya devam etme kararı alan rahipler tarafından kurulmuş ve günümüzde 100 milyondan fazla insanın takip ettiği öğretidir. Göreceli olarak daha tutucudur. Buddha’nın tanrısallık özelliklerini kendisinin red ettiğini savunur. Ruhun ve tanrının olmadığı olgusundan hareket eder. Günümüzde Sri Lanka, Laos, Kamboçya, Myanmar ve Tayland’da en yaygın dindir. Vietnam, Çin, Bangladeş, Malezya ve Endonezya’da hatırı sayılır takipçisi vardır.
Asya’nın kuzeyinde Tibet Budizm’i olarak da bilinen Vajrayana Budizm’i yaygındır. Budizm’in bu koluna Ezoterik Budizm’de diyebiliriz. Buddha doğasının mistik tecrübe ile deneyimlenmesi yolunun ve öğretinin sırlarının Nesilden nesile öğretinin guruları ya da üstatları, Sanskritçe Lama’ları tarafından aktarılmasını asıl olarak kabul eder. Özellikle Tibet, Bhutan, Nepal, Hindistan, Moğolistan ve Türki cumhuriyetlerde yaygındır.
Budizm’in Mahayana kolu ise Buddha’ya tanrısal özellikler atfeder. En yaygın kollardan bir diğeridir. Budizmin Buddha’nın öğretilerinin onun ölümü sonrası günün şartlarına uyarlanmış ve modernleştirilmiş halidir. Çin- Japon Budizm’i olarak da bilinir. Çin, Japonya, Kore, Singapur dışında Vietnam ve Rusya’da da kısmen takip edilir.
Japonya’ya ilk gelen Budist rahipler ve Budizm öğretisi 538 yılına tarihlenir. Kore’den gelen ilk objeler, Buddha heykelleri ve ardından rahipler ülkeyi Budizm ile tanıştırır. Halkın inanışı Şintoizm’den ayrı olarak daha karışık bir inancı temsil etmektedir. Nispeten entelektüel birikim, okuma yazma gerektirdiği ve meditasyon ile ulaşılan bir Nirvana sayesinde halktan kendini üstün tutan soyluların arasında yaygınlaşır ve bu sayede ülkede yer edinir.
Yalnız zaman içinde Mahayana Budizmi içinde özellikle Japonya’da farklı öğretiler doğmuştur.
Japonya’da 9. Yüzyılda kurulan Shingon Budizm okulu Çin’de eğitim görmüş Kukai isimli ya da halk arasında bilinen adıyla Kobo-Daishi isimli bir rahibin Tibet Budizm’ini, yani Ezoterik Budizm’i Japonya’nın şartlarına uyarlaması ile doğmuştur. Bu dönemde Kobo-Daishi’nin Kanji’yi basitleştirerek kadın alfabesi de denen Hiragana alfabesini ortaya çıkarmasıyla öğreti daha da ulaşılabilir bir hal almış ve ülkede hızla yaygınlaşmıştır.
Bu öğretiyi Zen Okulu takip eder. Gene Mahayana kolu içinde doğan Zen Budizm’i, Çin ve Japonya’da ayrı ayrı gelişmiştir. Meditasyona verdiği önem diğer kollara göre çok daha fazladır. Hindistan’dan Çin’e 6. Yüzyılda geldikten sonra Chan adını alan bu öğreti buradan Kore, Singapur ve Japonya’ya yayılmıştır. Çeşitli kollara ayrılarak Çin’in en büyük mezhebi durumundadır. 1191 yılında ilk defa Japonya’ya ulaştığında özellikle samuray kesiminde çok rağbet görür. Bu dönem İmparator’un tanrısallığının etkisini halk üzerinden kaldırmak isteyen Shogunluk tarafından da halka yayılması konusunda özel çaba sarf edilir. Rinzai yani aniden aydınlanma ve Soto, aşamalı aydınlanmayı kabul eden iki mezhebe bölünmüştür. Zen Budizmi insana nasıl yaşayıp nasıl öleceğini öğretir.
Saf ülke Budizmi, Arık ülke Budizmi ya da Amidizm, Amitabha Buddha’sını yani sonsuz ışık ve iyilik Buddha’sını kendine öncü almıştır. 13. Yüzyılda Japonya’da ortaya çıkar. Amitabha’nın ismi sürekli tekrarlanır böylece ölüm sonrası Samsara dışında Arık ülkede doğulacağına ve buradan Nirvana’ya daha kolay ulaşılacağına inanılır.
Gene Japonya’da 13. Yüzyılda ortaya çıkıp tüccarlar üzerinde etkili olmuş bir diğer kolda Rahip Niçiren tarafından yayılan Niçiren Budizm’idir. Her insanın doğuştan Buda doğasına sahip olduğu ve mutlaka aydınlanmaya ulaşacağı inancını savunur.
Batı ülkelerinde özellikle Amerika, Avustralya ve Avrupa’da yaygınlaşan popüler Budizm ise daha çok bir sentezdir ve ağırlıklı meditasyonla zihnin temizlenmesini hedefler.
Buddha’yı insan siluetinde resmetmek uzun süre tabu olarak kabul edildiği için çeşitli semboller kullanılmıştır ve kullanılmaya devam etmektedir.
Lotus çiçeği Budizm’de saflığı, sadakati ve ruhsal uyanışı temsil eder. Sekiz basamaklı yolun bir ifadesidir. Gerçek hayatta çamurlu suda ışığa doğru kendini su üstünde tuttuğu gibi insanın dünyevi acılardan Nirvana’ya doğru yükselmesini temsil eder.
Dharmachakra 8 basamaklı yolu temsil eden çarktır.
Stupa Nirvanaya ulaşmış bir rahibin ya da Buddha’nın kutsal emanetlerinin saklandığı bir anıtmezardır.
3 mücevher, Triatna Budistlerin rehberliğine sığındığı üç şeyi temsil eder. Buddha, yani aydınlanmış kişidir. Dharma, Buddha’nın öğretileridir. Ve son mücevher Sangha yani Buddha’yı takip eden Dharma’yı araştıran evinden ayrılmış keşişler topluluğundan oluşur.
Chattra, güneşliktir. Bütün kötülüklere karşı koruma sağlayan denizler ve okyanusların tanrısı Varuna’yı temsil eder.
Dhvaja, Buddha’nın öğretilerinin zaferini sembolize eden sancaktır.
Çift olarak betimlenen Geyik, Buddha’nın ilk vaazını temsil eder. Buddha ilk vaazını Benares geyik parkında vermiştir.
Nadja Yılan kralın sembolüdür, Buddha ve öğretilerinin koruyucusudur.
Budizmden bahsederken Mudraları unutmamak gerekir. Sanskritçe mühür anlamına gelen Mudralar el ve parmaklarla yapılan hareketlerin bütünüdür. Buddha heykellerini farklı Mudralar yaparken görürüz. Parmakların sembolizması ve el hareketlerinin sembolizması birbirinden bağımsızdır. Başparmak evrenin bilincini tanımlar, işaret parmağı kişisel bilinci sembolize eder. Orta parmak bilinçle bilinçsizlik arasındaki haldir, yüzük parmağı duygularımızı, küçük parmak ise alt bilinç yani hayvani içgüdülerimizi temsil eder.
Belli başlı mudralar şu şekildedir:
Sözlerin doğruluğuna tanıklığa davet için toprağa dokunma.
Bütün dileklerin yerine gelmesi için yardımseverlik duruşudur.
Meditasyonun klasik el duruşudur. Mutlak dengeyi temsil eder. Önünde bir sadaka çanağı varsa bir tarikatın başını sembolize eder.
Güvende olmayı, kutsanmayı ve korumayı temsil eder.
Yasa tekerleğinin dönüşü kuralların devamını simgeler.
Daire yasa tekerleğini sembolize ederken parmaklar akıl yürütmeyi ifade eder.
Karşısındakini korkutma, uyarma duruşudur.
Selam, dua ve saygıyı temsil eden duruştur ama Buddha’lar hiç bir şeye bağlılık göstermedikleri için bu pozisyonda duruş görmek nadirdir.