Belfast’ta Kurşuni bir akşam üstü…
Oğlum evden çıktığında, geri gelecek mi diye endişelenmek istemiyorum…
Annemin ben her evden çıktığımda neden gizli gizli ağladığını, şimdi baba olunca daha iyi anlıyorum…….cümleleri, Belfast şehir turumuz için bize eşlik eden yerel rehberimizin dudaklarından titreyen bir ses tonuyla döküldüğünde, 2015 yılında Avrupa’nın en medeni ülkelerinden birinin topraklarında olduğumuzu ve Belfast’ta yakın dönemde yaşanmış acı dolu günleri idrak etmekte gerçekten zorlandım.
Belfast gri bir şehir, hele bizim gibi Dublin’den gelip Büyük Britanya adasına geçmek için bu liman şehrini feribotla en kısa geçiş noktası olarak kullanacaklar için, Dublin’in renkli, hareketli meydanları, caddeleri ve Temple Bar’ın da içinde bulunduğu barlar sokağının havasından sonra, sıkıcı bile sayılabilecek bir şehir. Bugüne kadar her gittiğimde bu şehirde garip bir “ser verip sır vermeme” havası sezinlememe rağmen, hiç bir zaman dokusunu derinlemesine hissedemediğim Belfast, bu sefer bana bir sürpriz hazırlamıştı….şehri, altmışlı yaşlarının başında, iri kıyım, yaşına rağmen atletik vücudunun üstünde kazınmış saçları ve parlayan iki mavi mahcup gözle bana bakan Joe ile gezme şansına sahip olacaktım….
Yazıyı geliştirmeden önce hepimizin kafasındaki, İngiltere, Büyük Britanya, Birleşik Krallık, İrlanda ve Kuzey İrlanda kavramlarını biraz daha netleştirmekte fayda var.
Milattan sonra 117 de, bugün İngiltere, Galler ve İskoçya’nın bulunduğu adada Roma imparatoru Hadrien, Kelt kökenli Brötonların yaşadığı bölümü barbar kabilelerden oluşan İskoçlardan korumak amacıyla adayı ikiye bölen ünlü duvarı yaptırır. Bu duvar döneminde ada Brötonların oturduğu yer yani Brötanya olarak anılmakta. Sonrasında 4. ve 5. Yüzyıllarda bu Kelt kökenli Brötonların bir kısmı bugünkü Fransa’nın kuzey batısına göçünce ve bu yeni yerleşimde Brötanya olarak anılmaya başlayınca, (ki bugünde Fransa’nın Brötanya bölgesidir buralar ) eski ada sakinleri kavram kargaşasını çözmek için yüzölçümü daha büyük olan adayı Büyük Brötanya olarak adlandırırlar.
1282 de İngiltere krallığı Galleri ele geçirir, sonrasında İskoçların meşhur Braveheart filmine ‘de konu olmuş İngilizlere karşı direniş 1707 de İskoçya Galler ve İngiltere’nin birleşip Büyük Brötanya Birleşik Krallığının kurulmasıyla son bulur.
1801 yılında komşu Zümrüt ada, yani İrlanda krallığının da bu birliğe katılımı İmparatorluğun adını Büyük Brötanya ve İrlanda Birleşik Krallığı olarak değiştirse de 1900 lerin başındaki özgürlük hareketiyle 1922’de bu krallıktan kopan ve başkenti Dublin olan İrlanda Cumhuriyeti sonrası krallığın ismi bugün de kullandığımız Büyük Brötanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı olarak son halini alır.
Yani İrlanda Cumhuriyeti, 5 milyon nüfusuyla, başkenti Dublin olan ve para birimi olarak Euro kullanan, ağırlığı Katolik Hıristiyan , ayrı vize alınarak gezilebilen bağımsız bir ülke, oysa İngiltere 48 milyon , Galler 5 milyon , İskoçya 5 milyon ve Kuzey İrlanda 1,5 milyon nüfuslarıyla aynı krallığa bağlı, ayrı ayrı başkentleri olan para birimi olarak hepsi Pound kullanan, iç işlerinde bağımsız ama dış işlerinde merkezi Londra’da bulunan birleşik krallığa bağımlı, ağırlığı Protestan Hıristiyan tek bir Birleşik Krallık vizesiyle gezilebilen 4 farklı ülkedir.
Ben Belfast’ı Joe ile gezme ayrıcalığına sahip oldum diyorum, çünkü çok yakın tarihe kadar Protestanlar ve Katolikler arasındaki kanlı çatışmalara sahne olan Belfast’ın büyük bölümü Protestan iken, Joe azınlıktandı, yani Katolik’ti. Beraber olduğumuz bir kaç saat boyunca anlattıklarından öğrendiğim kadarıyla da uzun yıllar IRA bünyesinde kendi inançları doğrultusunda ülkesi ve özgürlüğü için savaşmıştı.
İRA Türkçemize çevrilmiş haliyle İrlanda Kurtuluş Örgütü, ya da orada anıldığı gibi İrlanda Cumhuriyeti Ordusu, bizim basından ve televizyondan takip ettiğiniz kadarıyla özellikle Belfast’ı daha 6 sene öncesi yani 2009 yılına kadar, yaptıkları eylemlerle kan gölüne çevirmiş ve bugün hala terörist örgüt olarak kabul edilen bir oluşum, ve hikayeyi ilk defa duvarın öteki tarafından birinden dinlemek de oldukça ilginç…
“Duvarın öteki tarafından” derken maalesef bir benzetme söz konusu değil…Katolikleri ve Protestanları ayıran, adı Barış Duvarı olsa da, hala akşamları, iki tarafı ayıran kapılar kapandıktan sonra sabah açılana kadar bir utanç duvarına dönüşen, 1969’da inşası başlayıp 1990’larda bugünkü uzunluğu olan yaklaşık 34 kilometreye ulaşmış “duvar” bahsettiğimiz.
Bu duvar sayesinde yüzümüze tokat gibi çarpan mezhep çatışmasının kökleri aslında 16. Yüzyılda İngiltere Kralı 8. Henry’den daha geriye gitmiyor.
Eşinden Katolik evlilik kurallarına göre boşanamayacağını bilmesine rağmen, boşanıp başka bir evlilik yaptıktan sonra Vatikan tarafından aforoz edilen genç kralın, Martin Luther’in Protestan akımını destekleyip halkını da Katolik inançtan fazla tepki almadan koparabilmek adına, iki mezhebi harmanlamış Anglikan kilisesini kurması ve krallığını Protestan ilan etmesi ile başlıyor tüm bu olaylar.
İngilizlerin, ardından Galliler ve İskoçlarında Protestanlığı kabulüne karşı İrlandalıların Katolik kilisede direnmesi, sonrası İrlanda Cumhuriyetinin krallıktan kopuşu, Kuzey İrlanda’daki Protestan nüfusu Birleşik Krallığın sistematik olarak arttırması ve Katolikler üzerindeki çalışma, oy verme, mülk edinme haklarının ellerinden alınmasına varan baskılar sonucu IRA’nın kanlı eylemlerine başladığı 1969 yılından bugüne ölen 3500 kişinin sorumlusu da belki 8. Henry…
Joe, sayesinde en koyu Protestan mahalleden en koyu Katolik mahalleye kadar iki tarafın karargah binalarının bulunduğu bölgeler de dahil olmak üzere gezerken, Protestan mahallelerinde İngiliz ve İsrail bayrakları, Katolik mahallelerinde ise İrlanda Cumhuriyeti ve Filistin bayrakları dikkatimizi çekiyor. Avrupa’nın en kuzey noktasında bu Ortadoğu bayraklarına anlam vermekte zorlanıyoruz…
Çoğumuz tarafından bilinmeyen Belfast’taki bu 34 kilometrelik duvarın, aslında insanlık tarihindeki diğer duvarlar gibi ayırdığı iki topluluğun birbirine karşı düşmanlığını nasıl körüklediğine tanık oluyoruz. Katolikler 2002 yılında yapımına başlanan ve İsrail ile Filistin’i ayıran Batı Şeria Duvarını kendi duvarlarıyla özdeşleştirip Filistin’de yaşayan Katolikleri desteklemek adına Filistin bayrakları asarken Protestan taraf ise tepkisini İsrail bayraklarıyla gösteriyor.
Bu 10 metre yüksekliğindeki duvarın ilgi çekici bir diğer yönü ise her iki taraftaki resimler ve yazılar. İki düşman taraf kendileri için önemli kişileri, olayları detayları bu resimlerde yaşatıyor, bir nevi toplum hafızasını canlı tutuyor. Bu resimlerin arasındaki bir bölümde ise Protestan tarafında insanların barış dileklerini yazıp imzaladığı duvar bulunuyor. Joe’nun yanında getirdiği keçeli kalemlerle Bill Clinton’un da imzası olan bölüme adımızı yazıp imzalamak boğazımızda birşeyleri düğümlüyor…
Ben 2023 yılında kaldırılması planlanan bu duvarın hemen kaldırılması dileğimi yazıp imzalıyorum. Kim bilir….
Geçirdiğimiz duygu yüklü öğleden sonunda Joe, bizi kalacağımız Europa hotel ‘e götürüyor. Belfast’taki Katolik Protestan savaşını bitirmek için en çok çaba sarf edenlerden biri olan Bill Clinton’un da başkanlık dönemimde kaldığı 33 kez ile dünyanın en çok bombalanan oteli unvanını kazanmış bu otelde kalmak ise bambaşka bir ayrıcalık.
Eşyaları odamıza bırakıp vakit kaybetmeden aşağıda bizi bekleyen Joe ile otelin tam karşısındaki 1885 yılından bugüne hizmet veren Kuzey İrlanda’nın en ünlü mekanı Crown Liquor Bar’a biralarımızı yudumlamak için geçiyoruz. Daha dinleyecek çok hikaye öğrenecek çok şey var…..