Ahit Sandığı

Ahit Sandığının İzinde

Bahsedeceğim festival muhtemelen bugüne kadar bir çoğunuzun adını bile hiç duymadığı Etiyopya’da gerçekleşen Timkat festivali.

Timkat Ethiyopya dili olan Amharca’da vaftiz anlamına gelmekte.

Bildiğiniz üzere Hristiyanlığın ilk yıllarında İsa’nın doğum günü ve 30 yaşına girdiğinde vaftiz edildiği varsayılan gün, yani Tanrının vücut bularak kendini insanlara gösterdiği kabul edilen Epifani günü tek bir gün olarak kutlanmaktaydı.

Jül Sezarın M.Ö 45 yılında İskendriyeli astronom Sosigenes’in tavsiyeleri ile kabul ettiği ve bizim Jülyen adıyla bildiğimiz  takvime göre bu Epifani günü 6 Ocak a denk gelmekte idi.

Ancak Roma imparatorluğunun Hristiyanlığı kabulü sonrası, kilise bu kutlamayı ikiye bölerek İsa’nın doğumunu Roma pagan dininin en önemli günlerinden olan Yenilmez Güneşin Doğum Günü kutlamalarını  gölgeleyebilmek adına 25 Aralık olarak değiştirir. Vaftiz 6 ocak olarak kutlanmaya devam eder.

Jülyen takvimdeki küçük hata payı fark edilip ı günlerin her 128 yılın sonunda  bir gün geri kaydığı ortaya çıkınca, 1582 yılında Papa 13. Gregorius tarafından yeni bir düzenleme yapılır ve tarih 10 gün ileri alınır. Yeni takvime de Gregoryen takvimi adı verilir.

Ancak bugün Etiyopya Ortodoks kilisesi hala Julyen takvimi kullanmakta olduğu için İsa’nın doğumunu bizim takvimimize göre 6 ocak,  vaftizi ise 19 ocak ta kutlanmaya devam etmektedir.

Bu festivalin geçmişi  Etiyopyada anlatılan en ünlü hikayeye göre 12. Yüzyılın başlarına kadar gidiyor. Doğumu sonrası etrafı arı bulutu tarafından sarılan bebeğinin kral olacağına inanan anne ona krallığı arılar tarafından onaylanmış anlamına gelen “Lalibella” adını verir.

Kehanetin gerçekleşip Lalibella’nın kral olduğu dönem, İslamiyetin Ortadoğu ve Arap yarımadasında oldukça kuvvetlendiği bir dönemdir. Etiyopyalı hacıların Epifani’yi kutlamak için Kudüse yaptıkları hac seyahati artık oldukça tehlikelidir.

Buna bir çözüm bulmak isteyen Lalibella kendi adıyla bir şehir kurdurur ve bu şehirdeki volkanik kaya bloklara Ürdün nehrini ve etrafındaki Hac vazifesi yerine getirilen 11 tane kiliseyi oydurtur ve Epifani törenleri buradan yayılarak ülkenin bütün şehirlerinde şehrin ortasındaki bir havuzda bulunan su kutsanarak yapılmaya başlanır.

Bu törenlerin kutsallığını arttırmak için ise Lalibella bir başka efsaneye başvurur ve Axum’da Meryem Zion kilisesinde saklandığı kabul edilen Ahit Sandığının kopyalarını ülkedeki bütün kiliselere dağıttırır.

Bugünkü Etiyopya ve Yemen olarak gözümüzün önüne getirebileceğimiz, tarihteki ünlü krallık “Saba”  ve onun kraliçesi Belkıs’a kadar giden bu efsane Belkıs’ın, bilgeliğini ölçmek için büyük hazineler ve baharat ile İsrail Kralı Süleyman’ ı ziyareti ile başlar.

Süleymandan çok etkilenen Belkıs’ın Süleyman’ın sarayına girince zemini su sanarak eteklerini toplaması ama ayaklarının ıslanmaması, Süleyman zeminin su değil billur olduğunu belirtmesi ve Kraliçeyi  şaşırtmak için camdan zeminin altından su akıtmış ve içine balıklar koymuş olması bir çoğumuzun mutlaka bildiği bir hikayedir.

Etiyopya efsanesi Kebra Negast’a göre Belkıs geri döner ama hamiledir ve bir erkek çocuk dünyaya getirir. Yıllar sonra Belkıs ile Süleymanın aralarındaki aşkın meyvesi  Menelik  babasını tanımak için Kudüs’e gider, onun yaşlı babasının yerini almasından korkan Kudüs ileri gelenleri ise Süleyman’ı ne yapar eder ve oğlunu geri yollamaya ikna ederler.

Yalnız Süleymanın bir şartı vardır Bu dönüş yolunda oğluna ülkedeki asillerin ve rahiplerin büyük erkek çocuklarından oluşan bir ordu eşlik edecektir. İşte bu ordudaki gençlerden birinin, üzerinde kutsal 10 emir yazan taş levhaların bulunduğu Ahit Sandığını çalması efsanenin geri kalanını oluşturuyor.

Günümüzde, Menelik’in çalınan ahit sandığını geri göndermeyip Aksum bölgesinde tuttuğuna ve ülkenin hıristiyanlığı kabulü sonrası bu kutsal emanetin Zion Meryemi Kilisesinde sadece baş rahibin görebileceği bir şekilde korunduğuna aynı zamanda da ülkedeki tüm önemli kiliselere birer kopyasının yollandığına inanılıyor ki hala kilisede bütün hayatını Ahit sandığını korumaya adamış baş rahibin arada hava almak için dışarı çıktığını görmek mümkündür.

Bu festivalde temsil edilen İsa’nın 30 yaşında Ürdün(Şeria) nehrinde ki vaftizidir. Aynı zaman da Ahit sandığının tekrardan kutsanmasıdır.

Bu  kutlamalar  neredeyse 24 saate yayılır.

İlk gün tam bir şenlik havası içinde geçer.

Etiyopyada tüm kiliselerde bulunan yerel dilde Tabot adı verilen Musa Peygambere  Sina dağında inen 10 emrin yazılı olduğu levhayı saklayan Ahit sandığının kopyaları kiliseden renkli pelerinleri değerli taşlarla süslü, rengarenk kadife şemsiyeler ve ellerindeki bronz tütsü buhurlukları sallayan uzun sakallı rahipler tarafından çıkarılır ve kilisenin önünde bekleyen kalabalıkla birlikte şehrin merkezine doğru yürüyüş başlar.

Söyledikleri şarkılara, alkışlarla, ellerindeki ziller ve davullarla ritim tutan, bir kaç adım atıp sonra dakikalarca durarak bu şarkılara aralıksız devam eden , beyaz elbiseler içindeki yüzlerce kişi arkalarında Tabot’u yani kutsal Ahit sandığının kopyalarını taşıyan rahiplerle birlikte geniş kırmızı bir halının üzerinde şehrin merkezine doğru ilerler.

Yolun kenarına dizilmiş askerler seyircilerin fotoğraf çekerken gruba fazla yaklaşmaması için uğraşır aynı zamanda arkadan toplanıp öne sermek için götürülen kırmızı halıya da yol açar.

Akşam üzeri bu yürüyüş tüm kiliselerden gelen Tabot’ların da toplandığı meydanda son bulur.

Addis Ababa’nın merkezine yakın bu meydanın ortasında yaklaşık 50 metreye 50 metrelik demir duvarlarla çevrili bir alanın içindeki küçük havuzun hemen yanındaki sunağa konan bütün Tabotlar sıkı bir koruma altında tören saatini beklemeye başlarlar.

Gece yarısı itibariyle de yerel halk meydanda toplanmaya başlıyor. Kimileri dua ediyor kimileri ellerinde kandiller Tabotları görebilecekleri bir yerde sakince oturuyor ve sabahı bekliyorlar.

Saatler ilerledikçe etraftaki uğultu artıyor, şarkılar daha da yüksek sesle duyulmaya başlıyor ama daha ilginci akın akın gelen insanlarla o kocaman meydan tıka basa doluyor. 1 milyondan fazla insan olduğu rivayet edilir.

Sabah saat 7 gibi Etiyopya Ortodoks patriğinin gelmesiyle başlayan tören ilahiler ve dualarla devam ediyor. Genç rahiplerin ellerinde buhurluklar ve şemsiyelerle Patriğin her duasından sonra havuzun etrafında döne döne havuzdaki suyu kutsaması oldukça etkileyici.

Patriğin yaklaşık 1 saat sonra boynuna asılı altın haçı suya üç kere batırarak su da yanan kandili söndürmesi sonrası kalabalıktan kulakları sağır eden zılgıt sesleri yükselmeye başlıyor.

Ve havuza bağlı bir pompa ile kutsanmış su halkın üstüne sıkılmaya başlıyor…İnsanlar haykırıyor, zılgıt çekiyor, ıslık çalıyorlar. Binlerce askerin etten duvar örmüş bir şekilde koruduğu havuzu çevreleyen duvarların etrafındaki halk dalga dalga bize doğru yaklaşmaya çalışıyor.

Kimi babalar ellerinde sakat ya da hasta çocuklarıyla, kimi evlatlar omuzlarında yaşlı anne ya da babalarıyla, kısaca genç yaşlı herkes suya ulaşmak için birbirlerini ezerek ilerlemeye çalışıyorlar…

Havuzdaki su bitene kadar devam eden tören sonrası kimisi suya yeterince yaklaşabilmiş sırılsıklam mutluluktan ağlıyor, kimisi ise suya dokunamadığı için üzüntüden.. Tören sonrası Tabotlar gene rahiplerin başları üzerinde  yarım günden uzun sürecek dönüş yolculuğuna ilahiler eşliğinde başlıyorlar ve köylerine dönmeleriyle sona eriyor.

İlgi çekiçi olduğunu düşündüğüm bir detayı daha sizlerle paylaşmak istiyorum :

24 Mayıs 1991 yılında İsrail Havayollarına ait bir Boeing 747 1122 yolcu taşıyarak tek seferde en fazla yolcu taşıma rekorunu kırdı. İsrail’in Süleyman operasyonu adını verdiği  operasyonda 36 saat içinde 15 bin Etiyopya Yahudisi İsrail’e taşındı.

İsrail diliyle sürgündekiler anlamına gelen Falaşa sözcüğü tarih boyunca Etiyopya’da yaşayan yahudiler için kullanılmış bir sözcük. Yahudi nüfusunun buraya gelişiyle ilgili kabul edilen en tutarlı öngörü ise Menelik’i korumak için gönderilen ordu ve Saba Melikesi Belkıs ile bağlantılı.

İşte bu operasyonda her ne kadar bazı söylentiler Ahit sandığının bir İsrail özel birliği tarafından Kaçırıldığından bahsetse de Etiyopya kilisesi bunu kabul etmemekte ve  Ahit sandığının kendilerinde olduğunu söylemektedirler. Hatta Etiyopya Ortodoks Patriği Abune Pauolos, 2009 yılında Vatikan’ı ziyaret ettiği ve Papa 16’ncı Benedikt’le görüşmesi sırasında ‘Onu bulduk. Sandığı gözlerimle gördüm. En kısa zamanda dünyaya açıklayacağız’ diye konuşmuştur.

Patrik’in söylediğine göre, Ahit Sandığı geçen bin yıllara rağmen eskimiyor ve asla değişmiyordu. Ve şekli de aynen kutsal kitaplarda anlatıldığı gibiydi. Tanrı’nın kesin buyruğu üzerine sandık akasya ağacından yapılmıştır. Uzunluğu iki buçuk, eni bir buçuk ve yüksekliği de bir buçuk arşındır. İçi ve dışı saf altınla kaplıdır. Altın kapağının üstünde, kanatlarıyla sandığı koruyan iki altı kanatlı melek (bakınız Ayasofya) vardır…

Meraklıların görüşüne açık değildi, ona bakacak yüceliğe sahip olanlar dışında bugün ve gelecekte kimseye gösterilmeyecekti. Patrik, sözlerini şöyle bitiriyordu: ‘Kutsanmış olan kalıcıdır. Ahit Sandığı insan eliyle yapılmamıştır. O bir sırdır.’