31 OCAK 2010/ SAYI 124513 CUMHURİYET GAZETESİ YAZAR AYLİN ÖNEY TAN Myanmar Turu Sonrası
Burma’da çay molası Sabahın erken saatlerinden beri yollardayız. Uykusuz gecelerin yolculuğu bu. Sadece yolcu yolunda gerek diye gün ağarmadan kalkılan sabahların degil, heyecandan uyunamayan gecelerin de uykusuzluğu üzerimizde.
Gece karanlığının hâlâ açılmadığı Yangon’dan Bagan’a dogru havalanırken, sabah mahmurluğunda dünyanın belki de en müthiş coğrafyalarından birine uçtuğumuzun farkında bile değilim. Uçak alçalırken pencereden bakınca nası! da büyülü bir yere geldiğimizi anlıyorum. Sabahın kör şafağında üç balon havalanmış. Sonsuza doğru uzanan yüzlerce pagodanın üzerinde sessizce süzülüyorlar. Kayar gibi usulca sanki bin yıllardır uyuyan ruhları uyandırmaktan korkarcasına geziniyorlar. O an ünlü Ingiliz şair-yazar Rudyard Kipling’in sözlerini hatırlıyorum: “Burası Burma, bildiğiniz her yerden oldukça farklı olacaktır.” Burma, eski adıyla Birmanya, bugünkü resmi adıyla Myanmar dünyanın kuşkusuz en ilginç, en güzel, en büyülü ülkelerinden biri. Hindi Çini yarımadasında Hindistan’ın doğusunda, Çin’in güneyinde yer alan bu ülke zengin ve talihsiz bir prenses gibi. Yeşim taşı, yakut, zümrüt, altın derken zengin kaynaklarına çağın karanlık değerleri petrol ve afyon da eklenince hep açgözlü güçlerin baskısı altında olmuş. Aç gözlü yönetimlere karşın Burma, Budist öğreti sayesinde tokgözlü insanların ülkesi. Yalın ayak, başı kabak, elinde fukara keşkülü misali kapaklı bir kâseyle yiyecek toplayan, bir lokma bir hırkaya kanaat ederek bir bez parçasına sarılı hayatı sürdüren Budist rahipler Burma insanının aynası gibi. Burma mutfağı ilk bakışta komşuları Hindistan, Çin ve Tayland mutfak kültürlerinin bir karışımı gibi,, , Ama geneline has bir havası var. Kipling’in dediği gibi Burma mutfağı da benzettiğiniz her lezzetten biraz farklı, biraz değişik. Tam damağınızda baharatlı Hint havaları oynamaya başlarken, birden yakaladığınız zencefilli, sarımsaklı bir lezzet sizi Çin’e doğru uçuruyor, sonra aniden Tayland’ın baygın Hindistan cevizi sütü ve ferahlatıcı taze ot kokularıyla parfümlü bir dünyaya dalıyorsunuz. Burma mutfağı hem hepsi, hem de hiçbiri. Budist inanca göre bir yemekte altı temel tadın bir arada olması gerekiyor: Tatlı, ekşi, acı, baharlı, tuzlu ve buruk. Her lezzet hem bir arada var olmalı, hem de birbirinden ayrı durabilmeli.Burma mutfağı da Budist öğretinin bir uzantısı olarak her tadın ayrı ayrı karakterini koruduğu ve damakta harmanlandığı bir bileşim sunuyor. Tıpkı ülkenin kendisi gibi. Yüzden fazla etnik grubun bir arada yaşadığı, renklerin, dillerin ve tatların birbirine karıştığı bir ülke burası. iç içe geçmiş halka gibi harfleriyle boncuk boncuk dizilen, zincir gibi uzayıp giden tuhaf yazısı anlaşılmaz bir yerde olduğunuz duygusunu perçinliyor. Pazar yerlerine hâkim yadırgatıcı koku Burma insanının sizi kucaklayan koşulsuz sessiz gülümsemesiyle içinize işliyor, Burma’nın farklı olduğunu hissettiriyor. Binlerce tapınağın pıtrak gibi bittiği Bagan’da dolaşırken verdiğimiz bir soluklanma molasında Burma’nın hiçbir yerde görülmeyen özgün bir lezzetiyle tanışıyoruz: Çay. Ama bu çay hiç bildiğimiz çaylara benzemiyor, zira içilmiyor yeniyor.Bir nevi çay turşusu olarak adlandırılan ‘Lephet’, Burma mutfağının belki de en farklı lezzeti. Buharda yumuşatılan taze çay yaprakları fıçılarda fermente olmaya bırakılıyor. Böylece saklanan çay yaprakları gün boyu atıştırılan bir eğlencelik olmasının yanında törenlerde önemli bir ikram olarak da sunulabiliyor. Bunun için lakeden yapılan özel sunum tabaklan var. Göz göz lake servis tabağında ortadaki boşluğa lephet dolduruluyor. Etrafındaki bölümlere ise lephet ile birlikte ağza atılacak farklı çeşniler konuyor. Minik ve kıtır kıtır yer fıstıkları, kavrulmuş susam, kızarmış bezelye, bakla, börülce gibi eğlencelikler, çıtır çıtır kızartılmış soğan ve sarımsak parçaları, ince kıyılmış zencefil turşusu gibi farklı doku ve lezzetler lephet ile parmak parmak ağza atılıyor. Bu ikram gün boyu herfırsatta karşınıza çıkabildiği gibi yemeklerden sonra tatlı niyetine de sunulabiliyor. Uzun Bagan günü, tapınaklar gibi bitmek bilmiyor, adeta sonsuza dek uzanıyor. Bir başka çay molasında minik mangırlar gibi yuvarlacık, incecik pul pul demirhindi pestilleriyle tanışıyoruz. Asla okuyamayacağım tuhaf yazılı paketlerden birtane alıyorum. Damağımda demirhindinin tatlı ekşi tadı, gün batımını izlemek için en yüksek tapınağın tepesine yalınayak tırmanıyorum. Güneşin iyice kızıla büründüğü bir anda fotoğraf makinemin pili bitiyor. Seviniyorum. Sanki gizli bir güç bana fısıldıyor: Bırak her şeyi, kendini günün batışına teslim et. Yavaşça pagodaların ötesinde düzlüğe gömülen güneşe bakıyorum. Kipling hakhymış, burası her yerden farklı, Çay molasındaki ıslak çay yaprakları bile farklı. Birden çayın bile turşusunu kurup yiyen bu farklı insanların sükûnetinde huzur bulduğumu fark ediyorum. Burma yolculuğunun bir çay molasıyla bile her anı hafızama kazınan bir hayat molası olduğunu kavrıyorum. Elli yaş durağında ikinci yarım asra başlayabilmek için batan güneşle birlikte geçmişe gözlerimi kapıyorum. Yarın güzel olacak.Bu geziyi Tureb rehberleri için itinayla organize eden Serdar Kölürbaşı‘na teşekkür ederiz.